Thursday 11 April 2013

Kelebekler ve baharin kokusu (!)


Her profesyonellik kisvesi altinda ise gidip-gelen ve omrunu tuketen modern kolenin oldugu gibi ben de belirli bir ucret karsiliginda zamanimi, emegimi, akil ve beden sagligimi veriyorum. Ise gidis gelislerden bahsettim, bugun ofisteki kanayan yaraya parmak basmak istiyorum: Yaklasan bahar ve tehlikeleri. “Ay bahar geldi, disari cikalim, gunes alalim ama uretkenligimiz dusecek” endisesi (!) ile yuklu bir yazi degil bu, bahar geldi, insanlar acildi sacildi, bir rahatlik aldi bedenleri, once karsimizdakine saygi, sonra da hijyen gitti…

Eger rahat bir calisma ortaminiz varsa, ornegin illa ki takim elbise giymek zorunda degilseniz, musterilerle ilgili bir isiniz yoksa, genelde rahat giyinebilirsiniz. Insanlar o kadar rahat giyiniyorlar ki, bazen sadece pasa gonlum istedigi icin etek, topuklu ayakkabi ve gomlek giysem “Ooooo, ozel bir aktivite mi var?” diye sormazlarsa olmaz.

Iste bu rahatlik kavraminin sinirlari bazen yikiliyor. Ofisler genelde halifleks, ya da benim calistigim ofisler oyle oldu tesadufen. Masa basi is yaptigimiz icin de rahat oturus, serbest olma ve bu yuzden de rahat kiyafet cok onemli. Isler genelde oturarak yapildigi icin de ayakkabilarin fora olmasi normal bir olgu. Bin yil dusunsem aklima gelmez “oohhh su potinleri cikarayim da raporumu efil efil yazayim, ayak parmaklarimi da kiprastirip acayim…” diye. Ama evet, cikaran var. Hem cok oldukca cok sayida. Kisisel hijyen oldugu surece buna karsi degilim ama yoksa…. Su anda benim cektigim gibi aci cekersiniz. Etrafimdaki biri, dun dun dahil, bugun oglen tatilinden beri ayakkabisiz calisiyor ve ben burada bayilmak uzereyim. Her gecen dakika koku sanki daha da fazlalasiyor… Ruh ve beden sagligim tehlikede burada!!!! Health & Safety’den bahsetmistim, iste, ben su anda tehdit altindayim. Bu sene baharin burnuma calinan ilk kokusu maalesef bu.

Bir de is yerinde sagimiza solumuza, oturup kalkmamiza dikkat etmeliyiz, degil mi? Cussemizi bilip ona gore davranmak en iyisi. Bir diger calisma arkadasim ise, ozellikle o Soguk Savas yillarinda Olimpiyatlar’da gordugumuz, sarisin, saclari yele modeli omuzlarda, yanlarda favorileri olan Dogu Almanyali veya Rus gullecilere benziyor. Yani kendisi bildiginiz BUYUK bir insan ama nedense ergen erkek cocuklarinda oldugu gibi, hareketlerini  bir turlu ayarlayamama, el-ayak-beyin koordinasyonunu pek yapamama sorunundan muzdarip. Ah, bu arada yasi da 40’a yakin. Ne zaman etrafimda olsa korkuyorum cunku ya benim masama carpiyor (ki bu, masamdaki maskotlar icin 10.9 deprem demek. Monitor bile kendinden geciyor), sandalyem ile arkamdaki kolon arasindaki 10 cmlik araliktan gecmeye calisiyor ya da yedigi kekin kirintilarini omzumdan asirip sandalyemin yanina dokuveriyor. Kelebek iste.

Iste, bahar geldi! Kelebekleriyle birlikte!

Tuesday 26 February 2013

Gocebe

Bazi insanlar gocebe mi dogar? Yani surekli bir yerlere gitmek, baska yerlerde olmak, kafalarindaki baska yasamlari denemek ihtiyacinda mi hissederler kendilerini?
“Gitme” istegini ne tetikler? Sans ne kadar etkili? Peki ya imkanlar?
Kalanlar neden kalir? Hic gitmek istemeyen de vardir suphesiz.
Peki gittiginiz yerdekiler sizi nasil karsilar? Memnun mudur onlar sizin gelmenizden? Belki islerini aliyorsunuz, belki onlarin aslinda yasamasi gereken evlerde yasiyorsunuz veya onlarin gitmesi gereken universitede siz okuyorsunuz, onlar degil.
Her sabah ofise kadar belli bir yuruyus mesafem var, artik ayni zamanda yurudugum bazi kisileri taniyorum bile. Hayat erken basliyor burada ve yuruyerek basliyor, Istanbul’dakinin aksine. Bu sabah bir kadin gordum, tipik bir Ingliz, ise gitmekten pek memnun gorunmuyordu ama o buranin insani, ben onun ulkesine geldim. Acaba ne hissediyordur benim hakkimda? Belki onun gitmekten hoslanmadigi o ise benim gitmem gerektigini, benim  isime de buranin yerlisi olarak kendisinin sahip olmasi gerektigini dusunuyordur. Sansliyim ki yurtdisinda yasadigim bu kadar zaman icinde genelde misafirperver- en azindan yabancilara karsi dusmanca hisler beslemeyen- insanlarla beraber oldum ama ama bircok kisiden de “senin olman gereken yerde benim olmam lazim aslinda!” veya “senin ne isin var burada?!” mesajlarini da aldim, ozellikle cok yerel bir is yerinde calisiyorsaniz. Sizi dinlemezler bile, hemen iletisim kesilir, anliktir hersey.
Londra yine de en yabanci dostu sehir, buradaki cesitliligi ben sadece 1 tane baska sehirde gordum. Oyle cok “burali” olmayan var ki burada, insan kendine sormadan yapamiyor: Nasil hissediyorlardir acaba? diye...
Etrafimdaki cogu Ingliz, bir kisi, sadece 1 kisi disinda, burada dogup burada olecek insanlar, esleri yabanci olsa bile. Ulke degistirmeyi birakin, yabanci bir dil ogrenmeyi dusunmuyorlar.
Toplumsal egilimin disinda, herhalde gitme istegini buyuk olcude kesfetme arzusu ve merak tetikliyor (normal sartlar altinda). Hayalgucu, baska yerlerde baska deneyimlerin oldugunu dusunmek… Kalma istegini ise ilk anda mucadele istegi ve enerjisi yonetiyor, sonrasi ise … hic bilmiyorum!

Thursday 21 February 2013

Insanlari ne "soguk" yapar?


Soguk hava mi? Arkadassizlik mi? Mesafeler mi? Hayatta yerine oturmayan temel taslar mi? Yoksa kalp yorgunlugu mu?

Genelde sabahlari otobusle ise gidiyorum, metronun kalabalikligini artik goze alamiyorum. O kadar da insani olmayan sekillerde gitmek istemiyorum zaten gitmesi zor olan isime. Meshur iki katli Londra otobusleri… Alt katta yer yoksa, ust kata ciktiginizda daha fazla sansiniz olacagini pek dusunmeyin, genelde herkes ust kati seviyor. Hele merdivenlerde bekleyenler varsa- soforun tum uyarilarina ragmen (!)- bence denemeyin bile merdivenlerden cikmayi, zaten insanlari itip kakip cikamazsiniz yukari.

Genelde sansli oluyorum, ust katta bir yer oluyor benim duragimda. Buldugun yere oturman lazim, pencere kenari, en on veya en arka gibi secim sansi pek yok sabah ve aksam saatlerinde. Mevsim kis, oturunca soyunup dokunmek lazim, soyun dokun, kitabini, dergini, Ipad’ini, e-bookunu cikar ve yolculuk baslasin.

Herkes birseye gomulmus, pencereden bakan insan o kadar az ki… Bazen canim ne dergi ne kitap, hicbirini istemiyor, “Bugun de boyle olsun” diyorum, 5’ten fazla kisi bulamazsiniz oyle hicbirsey yapmayan, “bugun de boyle olsun” diyen benim gibi. Uyuyan bile az. Oysa ben her zaman otobuslerde, servislerde uyurdum okula, hatta universiteye giderken.

Bir yandan guzel birseyler okumak, zamani bos gecirmemek, bilgilenmek vb vb … ama birseyler eksik gibi? Otobuse binince ahir bir hava var hemen hissedilen. Buyuk ihtimalle insanlarin da ici benimki gibi usumus. Sonra dusunuyorum, “Zor zamanlar geciriyor herkes. Kimbilir herkesin ne derdi var ki ondan kimse gulumsemiyor bile. Sadece acik renkli tenler, dertli bakan renkli gozler”. Ya da en cok ben miyim burada usuyen?

Ben genelde sabah insaniyimdir, uyanma ile ilgili sorunum olmaz, “Ne guzel yeni bir gun basliyor!” derim, ya da derdim.  Kahvaltimi ederim hep, canim pek istemese bile- cunku annem bize oyle ogretti- ve cikarim evden. Cogu sabah artik hep cikmalar gecikiyor, “cayimdan iki yudum daha”, “utunun fisini cektim mi?”, “buzluktan eti cikardim mi?”, sanirim oyalaniyorum gereginden fazla. Eldiven, atki, cizmeler, iki kat corap… usumek bana yaramiyor, icim de usumus cok. Bu kis cok uzun oldu.  

Bu sabah dusundum, bahar gelecek yakinda, inaniyorum, gelecek. Agaclar acmak icin hazirlaniyorlar, belli tomurcuklar patlamak icin yerini almis dallarda. Ama neden burasi cok agir? Bahar gelince duzelir mi acaba?
Resim Google'dan- sahiplerine tesekkur ederim!
 

Friday 4 January 2013

Diplomasi

Birkac haftadir huzurlu, sakin ve seviyeli apartmanimizda oldukca duzeyli bir (diplomatik) atisma geciyor. 

Saglik ve guvenlik (health & safety) burada hayatiminizin her aninda var. Ise alinirken bile, kontratinizin yaninda Health & Safety Guidance denen eki okumaniz, anlamaniz ve tum bunlari yaptiginizi kabul ettiginizi belirten imzanizla dokumani taclandirmaniz gerek. Sonrasinda da, is egitimi gibi, health & safety workshop lari var. Cok onemli, cok!

Neyse, ben hic fark etmemisim, asansorun icindeki bu standart saglik ve guvenlik ibaresi (kapi acilmadan cikmaya calismayin, katta kalirsaniz yardim dugmesine basin, katta degilse asansor binmeyin vb. gibi) asansorden alinmis! Yok! Kim yapti, neden yapti, bilmiyoruz. Evlere yemek getiren kisiler bile olabilir. Bir daire sakini de kendince bir yol bulup, yazivermis ve de asansor girisine ve icine yapistirivermis, bkz. Sekil 1: 

Sekil 1

Telif haklari nedeniyle tum yaziyi veremiyorum, health & safety kadar, fikir eserleninin korunmasi da cok onemli. Buradan kaynak belirteyim: Bir apartman sakininin yazisidir! 

Genelde elbette ki dikkat etmeyiz bu tarz ibarelere, ama aniden bir gun gozunuzun onunde boyle bir yazi bulunca, ilk yaptigim is o gun asansore binmemek oldu. "Herhalde birileri asansorde kaldi?" diye dusundum, haydi tirmanalim merdivenleri. Zaten asansor de son gunlerde garip sesler yapiyordu ... 

Christmas gecti ve ne gorelim? Sekil 2

Sekil 2

Evet, yine telif haklari, fikir eserlerine hurmet... Saygideger diger bir komsumuz, bu "Danger!!!!!" yazisina karsilik oyle hukuki bir metin yazmis ki .... Demis ki, "Sen ne yaptigini zannediyorsun? Bu dusuncesizce yaptigin seyler kisilerin hayatina mal olabilir, neden o yaziyi kaldirdin da kagit koydun ....?" Baslik zaten bomba! Yazinin onunden gecen herkes bir an da olsa - yaziyi okudugu icin- "Hop, bana mi diyor acaba?!" diye bir irkiliyor. Basliga ozel olarak dikkatinizi cekmek isterim. Cok edebi ve hukuki yazmis, hukuk okuyasim, avukat olasim, boyle herseye guzel bir kulp bulup konusasim geldi... Ingliz diplomasisi boyle herhalde, hic bagirmadan cagirmadan, kotu soz soylemeden, caktirmadan yerin dibine sokmak ... Benden cok arti puan aldi! 

Hala o "Danger!!!! Olum tehlikesi!!" minvalindeki yaziyi kim koydi bilmiyoruz- o kendini biliyordur! Bir dahaki apartman toplantisinda konu mutlaka masaya yatirilir, irdelenir ve yazili bir karar baglanir.

Bu asik atismasi gibi notlar hala apartmanda, 3. not ne olacak acaba, heyecanla bekliyoruz! 


Thursday 3 January 2013

Bahar geliyor


… diye kendimi kandiriyorum bu aralar. Evet, Christmas bitti, Yeni Yil bitti, simdi sirada ne var? Paskalya! Peki o ne zaman? Baharda!
Magazalar daha Christmas keklerini kaldirmadan, tavsanli yumurtali cikolatalari koymuslar bile. Ben daha tatil rehavetinden cikmadim, bu ne hiz! Evet, tuketim beklemezzzzz!!!!!!

Hala sabahlari disler takirdayarak ise gidiyoruz, arabalar camlarinda “incecik” bir buz tabakasi, kaldirimdaki su birikintileri “citirt” etmis sabaha karsi ve evet bahar geliyor! Cunku ben sumbulleri gordum, fulyalar acmis, laleler de bahar gelmiyor olsaydi bu kadar canli renkli olmazdi.

 
Sadece ~takribi~ uc ay daha soguk, titreme, havaya saydirma ve kutup ayisi/lahana bebek gibi dolastiktan sonra, gunesi biraz da olsa gorecegiz, cicekler acacak, icimiz aydinlanacak. 3 ay canim….
Zugurt tesellisi!

Friday 5 October 2012

Kursa basladim!

Okumayi, ogrenmeyi severim, hayatta sanirim herseye bir "ogrenme" amaciyla atladim. Bilmedigim artik bildigim olsun, bildigimi de daha nasil artiririm diye baktim hep isime, hayatima. Fark ettim ki bir suredir kendimi tatmin edecek bir ogrenme aktivitesine girmedim, harekete gecmeye karar verdim. Kisisel veya profesyonel konularda olan bir suru kisa program var burada, onlardan birine yazildim. 

Izlenimlere gecmeden once kursun konusu hakkinda biraz ayrinti vereyim. Aslinda bir bilim dalina ait ama iste isin biraz "soft skills", bazi kisiler icin"touchy-feely" alanlara kacabilen bir konuda. Ama oyle cok "cicek, bocek, kalp, pembe, mor, gunes, tarcin, yeni yikanmis camasir, firindan cikmis kurabiye" silsilesinde degil. Bayagi, Harvad'da okutulan, cok da talep goren bir alanda. Dersim var, koskoca literatur var vb. Neyse, baslayalim: 

Elbette ki ben burada derste ne ogrendigimi anlatmayacagim, neler/kimleri gordugumu anlatacagim.

Ilk adimda herkes kendini tanitiyor veya yaninda oturan seni, sen de onu tanitiyorsun. Ay sekerim, herkes super artistik, resimler yapiliyor, heykeller yaratiliyor, herkes yuzlerce dil konusuyor, herkes cok yetenekli, herkes cok icten ve guvenilir ve herkes bir Jaime Oliver, bir Ferran Adria.. oyle guzel yemek yapiyorlar yani...

Herkes ayni zamanda cok buyuk bir "problem solver", e o zaman neden dunyamizda problemler bitmiyo? Hadi lokalsiniz diyelim, neden bu ulkenin problemleri bitmiyor? Daha da mikro olcekte, neden hala psikologlar/psikiyatrlar acayip paralar kazaniyor ve randevu almak cok zor? Demek ki yeterince problem cozulmemis mi acep?

Derler, "insani tipi ile yargilama" diye ama yani belirli tipler de hemen belli oluyor. Anlasilan kendisi "City Boy", burada City'de calisan cevval bankaci, buyuk ihtimal investment banker. Ogretmen daha kursun basinda anlatti "Bu kursun resmi bir sinavi yok, isterseniz sunum yaparsiniz, size odev verecegim ve onlari ben degerlendirecegim. Hersey benim ve birey ogrenci arasinda kalacak." diye. Kurs aslinda kisinin hayatini iyilestirmeye calisiyor, negatifler degil, pozitiflere odaklanarak. Neymis efendim, nasil olcecekmisiz basarimizi?? Senin bu kafayla, boyle bir kursta anlatilanlardan "haaa.. hakikaten belki de durup nefes almak lazim" diye akilcagizina bir soru geliyorsa, zaten sinif birincisi olursun. Madalyani da sovalye unvanli bolum dekanindan aliriz. 

Bir de herkes cok cevval! Daha 35. dakika "ama yani, ben bu argumana katilmiyorum cunku blah blah blah....". Ahhh evet, neredeydin sen? Biz de koskoca adamin 15 yilda yarattigi, Harvard'larda kursu kurdugu, Dalai Lamalar'la konustugu, teoriler yarattigi, ustune ustluk bunu bilim alemine kabul ettirmek icin de yillarca ugrastigi dali senin gibi bir aslan ciksin da elestirsin diye bekliyorduk! Oh, sonunda ciktin karsimiza, rahatladik! 

Dersi cok efsanevi birinin yillar once yaptigi bir konusmayi izleyerek bitirdik, gercekten cok costurucuydu: I have a dream! 

Haftaya ders yok, ondan sonra var, maceralara o zaman devam! 


Tuesday 15 May 2012

Neden, ooooo bebek, neden????

Neden benim bu memleketteki ayakkabi/bot seceneklerim %90 hava durumuna uymuyor?? Neden, nedennn???!!!
Hadi buraya ilk tasindigimda “tropikal ulke”den geldigim icin gerekli ekipmanlarim (kalin kiyafet, yun pantalon, iclik (!), cizme, bot…) yoktu. Sonradan tamamladik…. Ve de guzelim tiril kiyafetlerim Istanbul’a gitti, hani bir gun olur da yazin gittigimde giyerim cicilerimi diye… Zaman icinde elbette ki bir disi olarak gerekli ayakkabi, terlik, bot, cizme alisverislerini yaptim ama neden aldigim hicbirseyi gerekli oldugunda giyemiyorum ben?! Neden?
Yine birgun hava soguk ama kar yok, disari ciktik iki dírhem bir cekirdek. Elbette ki yukssseeeeeekkkcene topuklu kadife cicilerim var ayagimda. Yedik, ictik, eglendik. Hesabi istememizle gelmesi arasinda gecen sure icinde kar yagdi. Arabaya binmemiz ve eve gitmemiz (20 dakika gibi bir sure), pardon gidemememiz, arasinda kar costu ve biz yolda kaldik. Yokusta biraktik arabamizi, eve yuruyerek 10 dakika mesafe ve benim o yuce daglar gibi topuklarim… Nasil yurudum, neler yasadim, dustum mu kalktim mi, dusme hamlelerinde “aman kocam dusmesin” diye onu birakip serbest dalis mi yaptim, anlatmiyorum. Kaslarima, dizlerime, belime saglik! Eve vardigimizda buyrun pabuclarim:
Sadece 1 gun hatirliyorum, o gun iste botlarimi giymistim ve de nasil bir yagmura yakalanmistim…. Yagmur yagdigina ve soguga belki ilk defa kizmadim, botlarimla mutlu mesut sipir sipir sulara girdim ciktim. Mutluydum! Elbette ki ofise geldigimde artik “terliklerim” diye adlandirdigim ayakkabilarimi giyiverdim, bir kadin her zaman zarif olmali, ceylan gibi sekmelidir. Evet, ofiste ayakkabi tutuyorum ve ofise girdigimde hemen sanki eve gelmis de terliklerimi giyer gibi cici ayakkabilarimi giyiyorum. E bazilari ofiste ayakkabilarini cikarip corapla takiliyor, ben neden cicilerimi giymeyeyim? Tuylu topuklu terlik gibi dusunun!