Tuesday 29 June 2010

ne kadar fazlasina sahip olsak da asla yetmeyecek urunler




Evet, yine ben ve listelerim. Gecen gun de “ne kadar fazla sahip olsaniz da hicbir zaman cok fazla olmayacak esyalar” listesini kafamda devsiriyordum. Ayakkabilar saniyorum ilk sirada, su guzellige bir bakin:


Sonrasinda, lip balm/gloss turu urunler. Gomlek dugmesinin rengine gore bile zaman zaman degistirmediginizi soylemeyin bana!

Ince corap (ozellikle 15 denye olanlar): Biri giymek icin, digeri kacarsa diye malum toplanti var, is cikisi aktiviteler var, digeri de ofiste bulunsun... Hatta ofiste 2 tane olsun, birinin kacarsa verirsiniz.
Benim durumumda: Kitap! Elimde olsa tummmmm dunyayi okuyacagim! Aclik gibi benimkisi, merak.
Baska.... dusunuyorum....
P.S. Bu arada resim, Londra’daki son kesiflerimden birinden: Paperchase. Kart, ajanda, defter.... gibi kirtasiye urunleri satan bir dukkan. Yuzlerce cesit komik, anlamli tebrik kartlari, rengarenk kalemler, laptop kiliflari, iphone kiliflari... gir icine kaybet kendini. Resimdeki karti da gorur gormez kaptim! Jelibona benzeyen ayakkabilar, tipki Barbie ayakkabilari gibi. Hem gelecek icin motivasyon: koleksiyona eklenecek ayakkabilar ve bunlar icin yapilmasi gerekenleri hatirlatsin hem de gecmise bir gidis, Barbie, Ken ve sinirsiz hayalgucumuz.. 

e bir de icimizi ferahlatsin su sicak yaz gunlerinde, degil mi!

Monday 21 June 2010

sosyal icerikli yazima ek

Ben bu yaziyi yazdiktan birkac gun sonra gazetede bundan bahsediyordu. Medyaya yon mu veriyorum sizce, ne dersiniz?! :P

Ilgilenenler icin:

http://www.guardian.co.uk/culture/2010/jun/20/miley-cyrus-gambles-1bn-switch

Zaten bu Miley Cyrus denilen kizcagizi gorup kanayan yaraya parmak basma ihtiyaci dogmustu!

Friday 18 June 2010

Biraz da guzellik

Az once ogrendim; buralarin markasi Burberry kozmetik gamini da cikariyormus! O alamet-i farika olan karelere yeni mecralar acmak gerek degil mi?

Anladigim kadariyla, kiyafetlerinin cizgisinde olacak bu makyaj serisi: Sade (aman yuze-goze kareli desen olmasin :p )

Gozume carparsa bir yerlerde, karistirir, aninda bilgi veririm.

Sosyal icerikli yazi

Bugun sosyal icerikli bir yaziyla karsinizdayim- hassas bir nokta kafami kurcaliyor cunku.

Birkac zamandir gozlemliyorum, populer kultur genc kiz/genc erkek (daha spesifik olursak "ergen" cocuk) olmasina izin vermiyor! Genelde evde oldugumda, hafta sonlari ve aksam saatleri disinda, televizyonu acmam. Bugun dedim " soyle bir muzik kanali" acayim. Actim, internette gunluk islerimi yaparken ara sira gozum kayiyor ve..... normal insan goremiyorum! Ozellikle 15-16 yaslarinda bu genc starlar var ya, yok aslinda onlar! Nasil klipler, nasil kiyafetler, konusmalar.... Ben anlamiyorum! (Konusma ayri bir konu, memleketimizin genclerinin bir kisminin da konusmasini anlamiyorum. Bircok dili anlayabilirim ama o dile gelince takiliyorum!)

Sonra kendi cocukluguma/ergenligime bakiyorum. Evet, pop star olmakla karsilastirinca oldukca  "monoton" ve "makul" ergenlik buhranlari icinde gecti- zaten olmasi gereken boyle- sikayetci degilim elbette! Bu cocukcagizlara bakinca uzuluyorum cidden. Bizdeki Kucuk Ceylan gibi de degil, bunlar Kucuk Panter- deri kiyafetler, kirbaclar... Yasin kac yavrum senin? "16'dan gun aldim!" :O

Kucuk Ceylan (hadi Kucuk Emrah da olsun, onun da cooookkk acikli hikayeleri olmustur) nerede oyle vucut sergilemek, yuzunun yarisini gosterir (o zamanin sac modeli oyle, kelebek tokayi unutmayalim), kaslar yukari kalkmis ve bitisik (aci ifadesi) ile yanik yanik soyler.... Emrah desen surekli aile problemleriyle ugrasir ve kaslar asil onda "Emrah Kas"tir. Ama sonunda merhametli biri cikar ve bu yavrucagizlara yardim eder.... Mutlu son!

(Demiyorum ki bizde hersey tertemiz; elbette kucuk starlarimiz oldu, sonra buyuduler anne oldular vb. vb... ama bu bahsettigim biraz daha farkli.)

Diger tarafta deri ve kirbacla sarki soyleyen, pesindeki ADAMI (evet, yas itibariyle adam oluyor) kafese kapatip kafesin uzerinde tepinen mi istersiniz yoksa gomlegin dugmeleri acik, vucut cocuk vucudu ama hareketler adam hareketi, mini sortlu, kirmizi rujlu, topuklu ayakkabili uzun sacli ben-de-kadin-olmak-istiyorum-bak-bunlari-giydim-kadin-kadin-oldum-degil-mi diye bakan 15 yasindaki lolipoplu kucuk hanima bakis atiyor capkin capkin....

Belki eski kafaliyim ama her yasin guzelligi ayri. Bu cocuklar belki de gercekten show dunyasinda olmamalilar, benliklerine yazik...


(Genelde karsilastirma yapiyorum ya, bu cocukcagizlarin varligi bence daha cok Anglo-Sakson kulturun bir ozelligi. Iberik kulturde boyle yanlis yerde duran ergenlerden matadorlukta gordum; o da cok geleneksel birsey, sanirim ayni kefede pek tutulmaz)

Wednesday 16 June 2010

Arabesk? Flamenko? Arya?

Siz de benim gibi biz Turkler'in biraz fazla "duygulu", hadi dogru ifade ile kullanalim, biraz fazla "arabesk" oldugunu dusunur musunuz? Hani, evet bir sorunumuz vardir, cok uzuluyoruzdur, sanki dunyanin sonu geldi gelecek, konusalim dertleselim, ne guzel candan arkadaslarimiz, ailemiz, kardeslerimiz var. Evet, konusalim dertleselim ama sorunun ne kadar kotu oldugundan, ne kadar uzuldugumuzden, zaten kimsenin bizi anlamadigindan ve hep yalniz oldugumuzdan dem vuralim. Paylasalim uzuntumuzu ama bu paylasma bu sorunu konusmak, konusmak ve konusmaktan ibaret olsun. Zaten uzulduk, biraz daha uzulelim... Saniyorum bu sadece duygusal, hassas insanlarin basina gelen birsey degil, genelde bize ait bir olgu. En vurdumduymaz gozuken/olan bile boyle bir durumda efkarlanir da efkarlanir. Biz boyle kodlanmisiz bence. Aci, aci, daha da aci!!! Yani onumuzdeki kisi, raki masasinda, basini bir eline dayamis, kadehinin yarisi bitmis, aglamakli gozlerle mezelerden tarafa bakiyor... Icli, hisli.

Hatirladigim kadariyla, bu tarz bir davranisi baska milletlerde gormedim. Elbette hisli, duygulu, hassas bir cok insan, millet, topluluk..... var ama "uzuluyorum, ahhh daha da uzuleyimmmm..." egilimli birileri ile karsilasmadim. Ispanyollar da cok hisli ama onlar aksiyona daha cabuk dokuyorlar: Uzuldun mu? Bagir, cagir, birazcik agzini boz, birkac sahne yarat sokaklarda, hadi artistiksen bir flamenko soyle, soylerken biraz kendine vur, bagrina bagrina bitti gitti! Bu seans bitince hicbirsey olmamis gibi lay lay lom. 

Hele Ingiltere'de, benim gozlemledigim kadariyla, tum bu acilar, uzuntuler, hassasiyetler "sessiz" yasaniyor; belki fazla sessiz. Daha bir "Ingiliz" hersey, ne demek istedigimi anladiysaniz. Dertler, uzuntuler bir 5 cayinda da paylasilir, bir pub'da icini dokerek de. Sakin, dalgasiz, yeteri kadar, olmasi gerektigi gibi... Acaba bunun nedeni, buralarda "mantik"in cok on planda olmasi olabilir mi? Hersey sagduyulu. Benim pek alistigim bir tarz degil. 

Bunlarin hicbiri elbette elestiri degil, ben kimim ki. Sadece gozlemlerim bunlar. Bunlari dusundukce aslinda ben hangi tarza daha yakinim diye aklima gelmiyor degil. Arabesk miyim? biraz Flamenko muyum? Yoksa sakin ama ic yakan bir arya miyim? 
Simdi: 
1) Illa ki biraz arabesk olmak lazim, genetik kodlardan geliyor. Ama uzatmadan. Biz cok uzatiyoruz, onu fark ettim. Insanin ici tam anlami ile "kiyiliyor" 
2) Flamenko tarzi da fena degil, bir anda guzel desarj ediyor aslinda insani. Hem artistik yonu de var; eskiden olsa bu durumda yazardim, malum ergenlik buhranlari... Ama illa ki flamenkoyumdur bir miktar, seviyorum n'apayim! Yanik yanik soylerim, ellerimi saklatirim, hikayelerini bilirim. 
3) Buralara ben daha yeniyim, Ingliz tarzini pek kapmadim sanirim! ( aslinda hicbir tarzi benim ve kimsenin tecrube etmemesini diliyorum; herkes uzuntuden uzak olsun)

Ben biraz karisigim sanirim. Biraz da Buda tarziyim, susarim. Ommmmmmmm!

Saturday 12 June 2010

uzun bir aradan sonra...

... yine yazmaya basladim. Uzun bir ara oldu ama bu aranin olmasinin onemli gerekceleri var.
Konular birikti elbette, gunluk konulardan felsefi sorulara kadar.... Simdi hangisinden bahsetsem karar veremiyorum.
Az once yine aklima gelen bir seyden bahsedelim o zaman: SABIR.

Hayatta neden bircok sey sabir ile ilgili? Sikayetim yok, yani yapi itibariyle sikayet etmeyi sevmem ama bazen dusunurum bazi seyler daha kolay olabilir diye. Kolaylik derken sabir kismini, beklemeyi, zamana birakmayi kastediyorum. Yoksa elbette hayatta bircok zorluk var, tarifsiz ve her yasanan ana sukretmeli insan ama yine de bazi seyler daha kolay olabilir, daha az zaman alabilir; hani bize yukaridaki kiyak gecebilir bazen; degil mi?! (elbette simdiye kadar sahsima gecilen kiyaklari unutmuyorum ama insan dogasi, her zaman bir gidimcik daha fazlasinin pesinde kosmuyor muyuz?)

Daha fazla yorum yapmayacagim ve her zamanki optimist, kimilerine gore de "kaderci" sayilabilecek gorusume tutunmaya devam edecegim:


Herseyin bir zamani vardir ve zamani gelince olur. Aslinda bize surekli kiyak cekilir, biz fark etmesek de. Gunune sukretmeli insan...